Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








22 Mart 2012 Perşembe

Aklımı Seveyim (22 mart 2012)

Bir şey fark ettim, sanırım isabetli bir farkına varma durumu bu. Niye bilmiyorum, belki biri bana nedenini söyler diye de ümitliyim. Fazla kitap karıştırmaya, eğitim almaya, konuyu çok araştırıp bulandırmaya, Amerika’yı onuncu kere keşfetmeye gerek yok. AKIL var ya akıl. İnsan, aklıyla her şeyi çözümleyebilir. Aklını çarpıştıracaksın. Onlarca çıktısını dökeceksin kucağına, gümbür gümbür çarpıştıracaksın. Doğada tüm sorunlar ve çözümler mevcut. Hangi parçanın hangisiyle eşleştiğini bu AKIL denen mucize sana buluyor. Gerisi lafıgüzaf, hikaye, gösteri. Ne dersen de işte.

Benim aklım da var olan bir şeyi yeni keşfetti. Geç oldu ama mutluyum.

Şimdi bu insan denen yaratık, özellikle de işi gücü olmayan, üst düzey sorunlarla yüzleşme yüceliğine varamamış, bu şansı bulamamış ya da beceriyi kazanamamış türdekileri; oturuyor, düşünüyor, taşınıyor, biraz da kaşınıyor ve kendine bir düşman yaratıyor. Beynin sağrıları mı desem ne desem bilmiyorum. Bazı durumlarda kudurukluk diye de tanımlanabilir. Bu düşmanı önce yaratıyor, ki bu bir insan olabilir, bir konu olabilir, kendinde olmasını düşlediği bir illet de olabilir, toplumsal bir konu, düzen, etkileşim de olabilir, her ne ise – önce bunu bir güzel allayıp pulluyor, evirip çevirip içinde şişiriyor, imajı tam oturtuyor, ona tüm korkunç, rezil şeyleri de yüklüyor, korku filmi havasına büründürüyor. Yetmiyor, bu sanallığa bir güzel de inanıyor ve bir süre sonra çevresindekileri de inandırıyor. Bunlar toplumbilimde kitleleri etki altına alma yolundaki yöntemler, modellerden birileri zaten. Hepsi aynı, hepsi benzer -  maske değiştirip değiştirip karşımıza yeniymiş gibi çıkan şeyler.

Yalnız feci şekilde de oyalayıcı biliyor musunuz. Düşmanını yarat, onu oy, uğraş, tüm dünyaya tanıt, lekele, ithamlarda bulun, kalıpla, giydir bir güzel imge haline getir. Al sana mis gibi bir oyuncak.  Ondan kork ve önlem almaya çalış. Ya da onu yenmek yok etmek için içinde bir savaş aç, sonra o savaşı dışına da saç, uydur uydur cenge dal. Tahrik et, yıldır, bezdir, sıçra, sataş, uzmanlara danış, ilaç al, tatile git. Yap işte bir şeyler, beynin oyuncağını sundu sana. Dünya vaktin var, düşman senin düşmanın nasılsa. Yaşamının tekdüzeliğinden, sıkılmışlığından kurtuluyorsun ya daha ne istenir. Ayrıca tanımlanmaz bir zevk, keyif ve tatmin halleri.

Bu tipler için çocukları sorundur, hep hastadır, hiç ders çalışmaz, üşütürler, boğazları şişer. Eşleri hep sorundur, ilgisizdir, başka kadın ya da erkeklerle ilişkileri olabilir, çalışmazlar, para kazanamazlar. İşleri hep sorundur, patronlar manyaktır, birileri onun ayağını kaydırmak istemektedir, o buna, bu şuna dedikodusunu yapar, kesin hep onunla uğraşırlar, herkes tembel bir o çalışkandır, maaşları ise hep azdır, hep hakları yenir. Tuttukları takım sorunludur, teknik direktör süperdir ama federasyon hep  bunların aleyhine çalışır, şampiyon olacaklarını bildiklerinden alaşağı edilirler. Arabaları sorundur, teknik donanımları eksiktir, hep bir ilave gereği vardır, yıkanması lazımdır, benzin fiyatlıdır, ilk fırsatta en yenisi alınmalıdır, bu arada cep telefonu demode kalmıştır bu da tuz biber ekip tüy dikmektedir. Kiloludurlar, zayıflamaları lazım gelir. Onlar için dünyanın en iğrenç aşağılık insanları şişmanlardır ve bu şişmanlık belasından kurtulmaları şarttır, bir türlü diyet yapamazlar, bütün gün aç gezdikleri halde sadece günde bir kere bir dilim çikolatalı pasta yedikleri  için nedense zayıflayamazlar. Düşmandır onlar için tüm şekerli besinler ve bunları icat edenler.

Yüzlerce böyle şey yazabilirim. İşi gücü olmayanın, sorun denemeyecek önemsiz şeyleri büyütenlerin, kendini büyük görenlerin, nesnelliğini koruyamayanların, soğukkanlı olamayanların, dürüstlükten azıcık kayanların, cesaretsizlerin, zayıfların ve en önemlisi çenesi fazla düşüklerin genelinde vardır bu. Bedenimizin sanal varlığında çeliştiğimiz, kaybolduğumuz bu dünya çok tehlikeli, üstesinden gelmekse yine gerçekliğin dışına taşmama becerisi. Ilım yani tevazu, güçlü bir irade, tutarlılık, doğru bildiğinden şaşmamak, erdemleri olmak, en önemlisi akıllı olmak ve akıllı davranmak. Çare buralarda. Gerçekleri tam yerinden yakalamak, göreceliliği aklından kovmak, sevgi ve tatminin kılavuzluğunda ilerlemek. Çare sadece bu yolda.

Hayatı en basitinden yaşamak, sanal düşmanlarla huzursuz bir hayat sürmemek, düzmece kuramlarla beynini ütülememek, hoşnut olmayı becermek fazla uzak değil. Kısacası herkes için söylüyorum bir daha. Aklınızı sevin. Aklınızı düşman üretmemesi konusunda da terbiye edin.

Hay aklımı seveyim. Canım benim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder