Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








20 Mart 2020 Cuma

Rüya (19 mart 2020)



Dün akşam bir rüya gördüm… Vakit gündüz, az ışıklı ılıman bir hava var hani deriz ya LİMONATA GİBİ… tam öylesi bir hava, serin serin hafifçe esen rüzgar yanaklarınızı okşuyor, saçlarınızı havalandırıyor nazikçe... Güneşin ışıkları gözlerinizi kamaştırmıyor, rahatsınız.

Bahariye Caddesi’ndeyim … cadde tertemiz yeni yıkanmış da kurumuş gibi, nemli taşlar, beyazımsı gri ama kuru. Hoş bir koku var ortamda, henüz açmasa da ıhlamur ağacından mı geliyor ne diyorum.

Tramvay yolunun ortasından yürüyorum heryer boş. Araba yok, insan yok, mağazalar kapalı ve ben yalnızım. Bir iki pastanenin içinde birileri var ama yok gibi. Büfe açık, eczane açık, gözlükçüler açık, o kadar… sessizlik öyle güzel ki anlatamam ve o tenhalık, hasret kaldığımız o boşluk, o insansızlık. A unutmadan söyleyeyim kediciklerimiz ve köpekçiklerimiz oradalar ancak duvar diplerinde donmuş resim gibi; dekor oluşturuyorlar sadece.

Yavaş yavaş yürüyorum, üzerimde uzun ama hafif montum var, bol şaldır şuldur yürürken uçuşuyor o da, kot taytım ve 5cm topuklu botlarım… Bu botlarla yürümek çok rahat hiç ayağımdan çıkartmıyorum. Lacivertler, sık sık boyuyorum o yüzden pırıl pırıllar. Sağa sola bakıyorum, beynim dinleniyor arınıyorum uykumda. Rüyalarda rastlanacak ortam, anlayacağınız rüyam; hakkını veriyor rüya olmanın…

Birden bir kıvılcım çakıyor zihnimde, uyanık dünyam müdahale ediyor rüyama. Hazır rüyadayım ya neden olmasın. Birden koşmaya başlıyorum, tramvay yolunun tam ortasından yukarı doğru… Son sürat koşuyorum ve koşarken “hala kalbim acımadı” diyorum. Koşuyorum deliler gibi, gülerek yine deliler gibi, öyle hoşuma gidiyor ki. Göğsüm sıkışmıyor… Ben çok hızlı koşarım (koşardım) yıldırım gibi. Şimdi de fena değilim ama yaş ilerledi, o kadar hızlanamıyorum ve süre azaldı… ciğerlerim daralıyor… sanırım son geçirdiğim gripten sonra kaldı bu bende öncesinde yoktu… Belki de yaştan, yaş ilerledi… Belki de pis havadan ne de olsa İstanbul çok kirli. Bilemiyorum artık neden… normal insanlara göre hızlıyım yine de.

Koşuyorum, koşmaya doyamıyorum… gülüyorum gülmeye de doyamıyorum… aksimi görüyorum vitrin camlarında... o da ne, dudaklarımda ruj var… Şaşıyorum! Ruj nereden çıktı diye düşünürken kırmızı olduğunu fark ediyorum.

Uyanıyorum

Sabah olmuş çoktan

Hiç uyanmak istemiyorum, Rüyadan uyanmak, koşmaktan durmak, gülmekten ayrılmak hiç ama hiç istemiyorum.

13 Mart 2020 Cuma

CORONA Günleri (aşk'sız)


Biz yani insanoğlu (aklı olan tek canlıyız ya) SON denen ve hayatımızın her anına, her eylemine, yaşamsal etkenlerine (fiillerine) yön veren, çok da merak ettiğimiz ama çözemediğimiz o en büyük problemimizi tanımlarken nedense bunu hiç aklımıza getirmemiştik – SON - Ya da aklıselim sahibi, bilimi hayatının merkezinde tutan küçücük bir toplum kitlesi düşünmüş olabilir. Bilemem bunu.

Biz yani insanoğlu SON denen o büyük felaketi vahşet, afet, katliam, sonsuz büyüklüklerle ifade edilen (göktaşı, gezegen, yıldız çarpmaları) olaylara göre betimledik hep. Hiç aklımıza gelir miydi minicik cisimcikler, canlımsılar getirsin sonumuzu. Hiç düşünmedik, bilemedik.

Kuantum! Klasik bilimde yani fizikte olsun, düşünsel anlamda felsefede olsun her alanda sonsuzlukları ve sonsuz küçüklükleri, hayal edilemeyecek minimizasyonu tanımladığımız o sihirli terimi aklımıza getirelim bir an. Sona varılamayan bir yoldur kuantum, varılamayacak sondur, sonsuzluktur ve evrenin davranışını temsil eden en küçük yapıtaşıdır. Bir çeşit kökhücre gibi düşünün… Cansızdır ama CANLI’yı yönetir. Evren de bu değişen dönüşen her şeye maydanoz olan minicikler tarafından yönetiliyor unutmayın. Geçenlerde bir biyolog virüsler için CANSIZ’dır dedi, inanamadım. Ya da anlayamadım. Her neyse bu ayrı konu.

Kısacası evrenin işleyişi sürekli bir dönüşümü barındırır, su oluruz, toprak oluruz, azot olur yayılırız, aminoasitler halinde can buluruz, sürekli dönüşürüz. Her sebep bir sonucu doğurur her sonuç da yeni bir sebeptir, bu böyle gider… geldiğimiz noktada (ki ben hala bunun da dünyanın nefesini tutma, insanlığı etkisizleştirme adına ortaya atılmış bir senaryo olduğunu düşünsem de) kendinden menkul sapına kadar öldürücü bir virüs olmayıp bir “MUTANT” (taklitçi değişmiş, palyaço) virüs versiyonu tarafından yok edilme tehlikesi ile burun burunayız. Evet ölümle burun burunayız. Evrim sürecinde birkaç adım ötede olan insanlar, (ki bunlara bağışıklık sistemi güçlü bünyeler, güçlü genler de diyebiliriz), melezler, bedensel dayanıklılığı gelişebilmiş, doğuştan güçlü tipler daha rahat olabilseler de ortada çok ciddi bir sıkıntı var.

1999 yılında Oktar Babuna’nın üstün hizmetleriyle ilikleri toplanan ve DNA’sı çözülmeye çalışılan Anadolu Milleti bir türlü biyolojik yöntemlerle çökertilememiştir ve coğrafyamızın gen profili konuya takla attıracak güçtedir ancak; son 25 yılda antibiyotik manyağı yapılan yeni nesilin şansı daha azdır. 1989dan beri nişasta bazlı beslenen, glukoz bağımlısı hale gelmiş beyni obezleşmiş mankafa (ki çok zeki sanıyoruz biz onları) ergen topluluğunun şansı daha daha azdır bana göre! Hele bir de vegan vejeteryan vs. gibi abuk subuk tipler var ki hiç şansları yok -  yok olup gidebilirler bu hengamede. İşin en acısı da yıllardır ne idüğü belirsiz tohumları, yemişleri, sıvıları 100 yıl yaşayabilmek için şuursuzca tüketen (ki bunlar 7den 77yedir) belirli sayıda arkadaşı da kaybedecek olma ihtimali beni hayli üzmektedir.

Nereden nereye geldi benim mevzu… Kuantum – minik şeyler – ufacıklığın mega mega gücü ve virüs mutandının karşımıza diktiği ÖLÜM gerçeği. Tarihe tanık oluyoruz. Ben memnunum bu tanıklıktan. Evren ne isterse o olacaktır, değişiyor, dönüşüyor belki de bizden kurtuluyor, bilemeyiz. Benim yok ama sizlerin olacak inşallah, bu badireyi atlatırsak torunlarınıza anlatırsınız 50 yıl sonra (hoş 50 yıl sonra ben hiç yokum çoktan ölüyüm). Neyi mi anlatacaksınız? İşte kayda belge düşürdük, kısa özet benimkisi buna bakarsınız. Covid-19 günleri… Corona Günleri’nin dayanılmaz rahatlığı diyelim biz buna, AŞK’sız

Hiç gelir miydi aklınıza gözle görülemeyen bir canlının dünyanın sonunu getireceği… Jüpiter çarpacakken niye yani şimdi bu virüs işleri? Yakıştı mı?

NOT: Vesile ile teknolojideki en gelişmiş seçenekler de ayaklarımıza serilecektir emin olun... Keşfi gizlenmiş nice şey ortalığa dökülecek, benden söylemesi.