Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








7 Nisan 2020 Salı

CORONA günleri III (7 nisan 2020)

Şimdi bana herkesin çok kızacağına eminim ama ne yapayım gerçek böyle, gizleyemem ki! BU KARANTİNA SÜRECİNE BAYYYILIYORUUUUUUUUUUUUUUM.

Ben bu karantina günlerinden son derece mutluyum… virüs gelip bedenime yerleşse ve beni yok etmeye koyulsa da çok memnunum, yapacak bir şey yok ne kadar uğraşsam da mutluluk halimden arınamıyorum, keşke herkes benim gibi olsa.

Yüzlerce telefon görüşmesi yapıyorum, yıllardır görmediğim konuşmadığım insanlarla tekrar ilişki kurdum, yılların acısını çıkartıyorum, karşılıklı olarak çok çok mutluyuz.

Sokağa çıkmasam da devletin verdiği paraları almak için kısa mesafeli çıkışlarım oluyor… Araba olmadığı için caddenin tam ortasından yürüyorum sosyal mesafem 20metre, yüzümde maske ellerimde eldivenler gayet izole şekilde güneşe yüzümü dönüyorum.  Market alışverişlerimi zevkle yapıyorum, kimselere bırakmıyorum kimselere elletmiyorum satın aldıklarımı, temiz temiz ilk elden evime getiriyor istediğim gibi dezenfekte ediyorum

İzlemediğim ne var ne yok hepsini izledim internetten, daha sırada onlarcası var, oysa ben hep evdeydim ve bunları yapma olanağım vardı ama niyeyse birikmişler işte.

Maske aldım bir halta yaramıyor, kulaklarımın arkasında problem var zannımca durmuyor lastikler; ben de oturdum bugün modifiye ettim maskeyi de rahatladım.

En güzeli araba kullanmak, ya rabbim İstanbul’dayım ve sanki 1966 yılındayım. O derece boş yollar, böyle gaza köküne kadar basıp da çığlık çığlık bağırasım geliyor.

Yemek de ayrı bir şölen, her gün kendimize bayram sofrası kuruyoruz yiyor içiyoruz… kilo mu? Yok kilo almıyoruz, nasıl beceriyorum ama bilmiyorum her gün tartılıyoruz daha gram yükseltmedik kiloyu… demek doğru şeyleri yiyoruz.

Yoğurt için süt kovalıyorum, hiç üşenmiyorum, hareket etmenin ve sosyalleşmenin yolu olarak görüyor, dağıtımın ilk günü mis gibi sütümü alıyor akşama mayamı çalıyorum. Taş gibi yoğurtlar yapıyorum. Sıra ekmeğe de geldi onu da halledeceğim, öz maya yapmaya kararlıyım! Ekmeğin; mayalı ekmeğin ilk icat edildiği zamandaki yöntemi kullanacağım.

Meğer ne güzelmiş yaşam… para mesela, sürekli para çekiyorum emekliyiz ya … promosyon, ikramiye bilmem ne… altınlarım vardı bir haftada altın %20 kazandı, ben de kazandım dünya kadar PARA!… ama önemi var mı? Ne yapacağım ki kazandıklarımı, ne kadar önemsiz oldukları ortada işte… Para bir kağıt parçasıymış bir işe de yaramaz imiş, bunu ben çok önceden anlamıştım daha da perçinlendi beynimde.

Karantina günleri çok güzel ve çok eğlenceli… yapmak istediğin her şeyi yapabiliyorsun. Ben bu işe bayıldım ya hu… TEŞEKKÜRLER VİRÜS.

2 Nisan 2020 Perşembe

CORONA günleri II (2 nisan 2020)


Çok değişik bir dönemden geçiyoruz. Ne dedelerimizin yaşadığı savaş yılları, ne büyük dedelerimizin yaşadığı göç yılları gibi. Bambaşka. Savaşın da göçün de içinde özgür anlar, alanlar vardır ama burada bunlar yok. Yaklaşık 15 gün önce yitirdik her şeyimizi, canımızdan başka. Sürecin sonuna nasıl varacağımız da belli değil.

Uzun yıllardır yapılamayanlar yapılıyor, ilk şoku atlattıktan sonra herkes işe koyuldu. Burada en kilit grup, başvuru noktamız yaşları 40-60 arasında olan kitle yani bildiğiniz X kuşağı. Çünkü onlar eski ile yeniyi en iyi kaynaştıran her ikisini de bilen bir kuşak. El işleri, ev işleri yapıyorlar, okumayı seviyorlar, yemek pişirebiliyorlar, evlerini kendileri temizleyip ütü yapabiliyor, örgü örebiliyorlar. Resim yapıyorlar, sanata yatkınlar, her türlüsüne. Oyalanmak için teknolojik yeniliklerle sunulan tiyatro, sinema, konser gibi şeylere balıklama atladılar, çünkü tiyatro izlemeyi biliyorlar, önemsiyor ve seviyorlar. Elde bulaşık yıkamak nedir onu bile biliyorlar, yoktan var etmeyi annelerinden babalarından öğrendikleri için anında yürürlüğe koyuyorlar o eski öğrendiklerini.

Hepsinin anıları var - binlerce, bunları paylaşıyorlar, iskambil oynuyorlar, tavla, dama, sessiz sinema. Baskı halinde fotoğrafları, albümleri var, hepsine el attılar baştan düzenliyorlar, neler neler buluyorlar. Koleksiyonları var, bu kuşağın çocukluktan gelen bir toplama hastalığı vardır, hepsi ortaya döküldü şimdi.

Ev ahalisi ile ilişki kuruldu, kurdular, kurmak zorundaydılar, tıpkı kendi komşu, anne, baba ve arkadaşlarıyla eskiden olduğu gibi. Yıllardır içlerine gömüldükleri yalnız hayatlarından yapayalnız kalarak kurtuldu büyük bir kitle. Yalnızlık neymiş iyice anladı. Sokağa çıkamıyor, gezemiyor, özgürlüğün ne demek olduğu da iyice hatırlandı büyük kesim tarafından. Paranın hiçbir işe yaramadığı, sağlığın ne denli önemli olduğu kafalara yazıldı, unutulmuş bu hazine yeniden akla geldi. İyi de oldu.

Birçok insan hayatını sorguladı mutlaka. Nerede olduğunu, niye olduğunu düşünme fırsatı buldu. Bazı acı gerçeklerle yüzleştiğimizden de eminim. 

An itibariyle çıkıp da bir kafede dumanı tüten mis kokulu birer kahve eşliğinde, hadi birer de sigara yakarak karşılıklı konuşmak neymiş, ne kadar değerliymiş ortaya çıktı. Dünyaları verirdik şimdi bunu yapmak için; şu onbeş günde çok özlediğimize eminim.

İyi işte bir daha hep birlikteyken yüzümüze bakmayı bırakıp üstüne hiç konuşmayarak elimizdeki telefonları kurcalamakla ne büyük kayıplar verdiğimizi sanırım idrak ettik. Eminim ki bu süreçten çıktığımızda hepimiz sımsıkı sarılacağız ve hasretle birbirimizi öpeceğiz. Ben özledim, hiç değilse el sıkışabilseydik. Dokunmak insanidir, sıcaktır, samimidir. 

Zaman geçirmek zorluyorsa başta da söyledim başvurunuz X kuşağıdır, onlar ne yapıyorsa onu yapın. “Ah ne güzeldi o günler” diyen o kuşak. Geçmişte yaşıyor diye alay edilen o kuşak! Anahtarınız!