Hayatımızın kabusu olan üç harflileri düşündüm geçmişe yaptığım anlamsız bir yolculukta.
Kaç kişi hatırlar bilmem ama ilk üç harflimiz; LAB idi. Yer gök oynamıştı bu LAB meselesinde. Hatırlamadınız mı? Bulaşık deterjanları yahu. LAB’lı LAB’sız yaygaraları, LAB’sız olanların kanser yaptığı iddiaları, vs. vs.
Lineer Alkil Benzen’in kısa adı olan LAB - sözün özü - 1986 yılında herkesin tüylerini diken diken
etmiş ve halkımızın aylarca uçuklamasına neden olmuştu. Bilseler sonraki
yıllarda daha daha neler gelecekti başına! Sevgili halkımız ne kimyasallarla
zehirlenecek, ne radyasyonlarla yapı taşlarını yitirecekti. Çernobil felaketi
de aynı yıllara rastlar ama ne yazık ki üç harfli değildir.
Sonra DDT çıktı ortaya, daha
doğrusu DDT vardı da zararları olduğu bilinmiyordu. Böcekleri öldüren bu tarım
ilacının, bütün dertlerimizin ve yakalandığımız illetlerin tek suçlusu olduğu
kanıtlandı, bizler, “DDT ile öleceğimize böcek yeriz daha iyi” der bir hale
geldik. DDT ise kullanılmaya devam ediyor, yılmıyor. Bazılarımız ise çarşı ve
pazarlarda kurtlu meyve, böceklenmiş bulgur arayışımızı sürdürmeye devam ediyor,
vicdanımızı rahatlatıyoruz.
Afrika rüzgarlarının dünyaya savurduğu HIV mesela. İlk ortaya çıktığında bütün dünyadaki insan neslini
ortadan kaldıracak sanılan meşhur ve sabıkalı hastalık AIDS’in virüsü; HIV (Human immunodeficiency virüs). Şimdilerde
laboratuvarlarda üretildiği ve bilerek Afrika’ya saçıldığı söylenen ama “niyet”
ile “gerçekleşeni” farklı olan, neticede felaketi beraberinde getiren meşhur
bir üç harflimiz daha.
A bir de ne olduğunu hala anlamadığım bir örgüt var, PKK. O da son 30 yılımıza damgasını
vuran bir üç harfli. Bana göre dünya uyuşturucu üretim ve dağıtımını yöneten
örgüt. Kimilerine göre kurtuluş ve bağımsızlık ordusu, kimine göre siyasal
parti, bazılarınca terör örgütü. Ama üç harfli, var mı ötesi.
Ah en önemli üç harfliler ise kanımızı emen, al birini vur ötekine
dediğimiz, başımızın en püsküllü belası siyasal partiler. Bunların eline hiç biri
su dökemez. Yazayım mı? Yok yok yazmayacağım, siz anladınız onları.
Gelelim bugünlerin güzeline. GDO
yani Genetiği Değiştirilmiş Organizma’ya . Akla gelebilecek her türlü canlıda
uygulanan bir teknoloji; bir "gen teknolojisi". İsterseniz bir karpuz ile
genlerinizi eşleştirir, çekirdekli bir hale gelebilir ya da sizden karpuza
giden genler sayesinde karpuzu konuşturabilirsiniz. İşin şakası bir tarafa ama
bu da başımızın püsküllü belası oldu gitti. Domates sandığımız solucanları,
mısır sandığımız fareleri yediğimiz söyleniyor ve en kötüsü türlerde yozlaşma
hep bu GDO yüzünden meydana geliyor(muş). Ben buna inanıyorum. Bakın
etrafınıza!
İnsan gibi insan kaldı mı?
Duyguları, erdemleri, ahlakı, sevgisi olan kaldı mı?
Aklı olan var mı?
Burada kesiyorum tanıdığım ve asla yok olmasına izin vermeyeceğim tek
üç harfliyle kapatıyorum.
AŞK