Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








11 Ekim 2011 Salı

Alba Düşesi (10 Ekim 2011)

Günlerdir, hatta aylardır televizyondan izlediğim bir magazin olay, geçtiğimiz hafta sonlandı. İspanyol devlet televizyonunu evvel ezeldir beğeni ile izlerim. İspanyolca bilmememe rağmen, İngilizce’den çağrışımlarla, bir de belirli sözcüklerin anlamlarını ezberlemiş olmakla durumu idare ediyorum. Ne bileyim nedendir ama sadece 2001 yılında gidebildiğim İspanya’ya karşı bir zaafım var. Sevmiştim bu ülkeyi. Orayla ilgili haberler, belgeseller, kültür, yeme-içme programları yıllardır çok ilgimi çok çekiyor, bıkmadan seyredebiliyorum. Hatta geçenlerde “Barselona’da 3 gün” diye yarım saatlik bir program vardı ki; resmen gezdiğim, isimlerini dahi kesinlikle unutmadığım bütün yerleri dolaştırdı ve ben bedavadan sanki oraya gitmiş oldum.

Gelelim sadede! Dünyanın en fazla asalet unvanına sahip olan Alba düşesi de bu ülkenin en ilgi çeken ferdi. ALBA düklüğü zaten efsanevi bir geçmişe sahip; filmlere konu olmuş, son derece de imtiyazlı bir kurum. Düşes ise 85 yaşında, altı çocuk annesi, epeyce renkli bir kadın. Kendisiyle ilgili yapılan programlardan anladığım kadarıyla, gençliğinde gayet hoş, dinamik, eğlenmeyi seven, çok güzel dans eden, akıllı bir kadın. Yaşlılığında da tutkularından, yaşamın zevklerinden vazgeçmemiş, keyifli bir hatun. Bu soylu hanımefendi; kendinden 24 yaş küçük bir devlet memuru olan Alfonso ile geçtiğimiz Çarşamba günü evlendi. Evlenme süreci, önce söylentilerle başladı, bir türlü kimse inanamadı, alaysı bir üslupla, geyik muhabbeti biçemindeki haberlerle gündemi oyaladı ama sonunda tüm faraziyeler patladı (dibi üstüne çöktü) ve düğün yapıldı. Düğününde de pek mutlu, neşeliydi düşes. Hatta ayakkabılarını çıkarttı ve yalınayak dans etti. Eskiden kusursuz yaptığı flamenkodan kısa kesitler sundu, etrafını saran gazetecileri, halkı ve davetlileri pembe düğün kıyafet ile gülümseyerek selamladı, mutlu gününe ortak etti.

Yıl 2011, yaş 85:
Aşksa – bunun için büyük mücadele,
Reklamsa – büyük cesaret, tam isabet
Eleştiriyse – parasını bölüştürerek herkesin sesini kesme, ağızları tıkama
Evlilikse – tüm zorluğuna rağmen düğün, dans, kilise
Dünyaysa – umurunda değil,
Yaşamaksa – dilediğince özgür,
Ölüm bir gerçekse – varolan diğer gerçek sadece kendi hayatı.

Kaybedecek ne var ki?
Yaş? Yaşlılık? Ayıp? Kabul edilemezlik? Sıradışılık?
Bunları kim üretti?
Sadece kafamız, kabullerimiz, kendi hurafemiz! İçimizdeki düşesi bulup dans edelim.

10 ekim 2011