Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








27 Haziran 2012 Çarşamba

Tekila - dayımın köpeği (27 haziran 2012)


Dayımın bir köpeği vardı. Adı “Malibu”. Son derece dindar bir adam olan dayım köpeğine içki ismi verebilmişti, zaten Malibu'nun annesi de “Tekila” idi. Dayım, İTÜ İnşaat’tan dereceyle mezun olmuş, yıllarca Almanya’da mühendislik yapmış, üç dil bilen, dünyanın en dürüst, yalansız, temiz kalpli adamıdır. Her yıl orucunu tutar, Cuma namazlarını asla kaçırmaz, Kur’an-ı Kerim’in hem Türkçe, hem Almanca tercümelerini okumuş, hatta bir çok bölümünü de ezbere bilen, muhakemesi ile hurafeye asla taviz vermeyerek, en doğru ve katıksız şekliyle etrafına da aktaran biridir. Benim için örnek bir müslümandır, kalben inanır, Allah’a tapar, ortalıkta ne kadar bezirgan varsa da alayına kalayı basar. Neyse bu dayımın köpeği Tekila’ya dönelim.

Tekila dişiydi, dünyanın en kaprisli, en huysuz, en oynak dişilerinden biri. Terier cinsiydi ve cüceydi, el kadar bir gövdesi, boncuk gözleri ile sevimli bir yosmaydı. Bu Tekila, sağda solda ne kadar kedi, köpek varsa hepsine çemkirirdi. Alman kurtları, dobermanlar, buldog.lar hepsi nasibini alır, bu cüce, zıp zıp zıplayarak onlara saldırırdı. Büyük köpekler bazen hiç aldırmaz güler geçerlerdi, bazen onlar da azardı ve Tekila’yı ellerinden kaçırmak, kurtarmak pek güç olurdu. Hele kediler, onlara da dayılanırdı. Kedi bu, daha farklı tabii. Çakardı pençeyi suratına ve bizim Tekila hastanelik olurdu. Kaç defa bu sebeple ölümden döndü salak.

Bilmem bu gerçek hikayeyi niye yazdım? Yazasım geldi işte... varın düşünün