Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








1 Mart 2012 Perşembe

520 Dolar (21 haziran 2010)

Bugün ilk kez cep telefonumdan 24 saat ayrı kaldım.

Nerede olduğunu hatırlayamadım daha doğrusu nerede yitirdiğimi. 

Meğer dün akşam yemek yediğimiz lokalin zeminine düşürmüşüm.

Bu istemeden - irade dışı bir ayrı kalıştı, yoksa daha uzun süreli telefonsuz olduğum zamanlarım vardır; sakın yanlış anlaşılmasın. Gece bulamayacağımı hissedince aklıma geldi ve teknolojinin daha doğrusu meslektaşlarımın insanlığa armağan ettiği bu en büyük buluşa “ne kadar ihtiyacımız vardı” onu düşündüm. Aslında yoktu çünkü elimdeki alet 3 yıl önce 70 Dolar karşılığı TL ödediğim bir zavallı idi. Zavallılığı ben değil, vahşi kapitalizmin tüketim çılgınına dönüştürdüğü, cahil ve gösteriş budalası, sığ kişilikli toplum fertleri söylüyordu. Kendini cebinde taşıdığı o 5x10cm ebatlarındaki elektro-mekanik ve kübik cisimle özdeşleştiren ve ondan güç bulan büyük kesim için durum böyleydi. İşte ben bu zavallıya muhtaç değildim, onu anladım.

Yine ben hayatım boyunca daha doğrusu 1998 yılından beri sadece üç (3) adet telefon satın almış ve bunların toplamına 520 Dolar ödemiş bir mühendisim. Bütün dünyayı cep telefonumla cebimde taşımak gibi bir niyetim olmadığından da altı ayda bir yenisini satın almıyorum. Aklımı yitirmişçesine bağımlısı olmadığım için de 24 saatlik zorunlu ayrılık haliyle bana hiç etki etmedi, kaba tabiri ile bu durumu zinhar iplemedim. Dünya yıkılsa da iplemem.

Niye böyle olmuştu her şey. Sadece 15 yıl içinde nasıl milyonlarca telefon ortalıkta gezinmeye başlamış, çoluk çocuk herkesin eline yapışmıştı ??? Otobüse, dolmuşa her bindiğimde yanımdaki, önümdeki genç, çocuk, akranım ve daha yaşlı insanlar beyinlerini pişirircesine ve yol boyunca, bazen yirmi dakika, bazen bir saat, bazen de ben inene kadar ipe sapa gelmez her konuda, tamamen kesintisiz ama tonlarca konuşabiliyordu. Neydi bu kadar önemli olan mevzular? Vatanı mı kurtarıyorlardı, yoksa birinin hayatını mı? Muhtaçlar mı refaha çıkıyordu bunlar konuştukça, yoksa ülke mi güzelleşiyordu. Dersler mi başarılı oluyor, aşklar mı mükemmelleşiyordu? Hiç de sanmıyorum, sadece gürültüydü, kirlilikti, çiğ böbürlenmeydi.

24 saat yoktu bu mucize cihaz. Yukarıda yazdıklarımdan hiç birinin olmadığını da bir kere daha anlamıştım. Acıdım, bugüne kadar verdiğim 520 Dolara, çok acıdım. Hepimize acıdım, kendime acıdım. Kızdım, çok kızdım... Çocuklarına sınıf geçme armağanı olarak bu hafta sonu yeni telefon alan anne-babalara kızdım. Dünyayı elektronik çöplüğe çevirenlere kızdım, mesleğimin temsilcilerine kızdım. Her şeye anında erişen ama bir halttan haberi olmayan aptal nesle kızdım.

Ne olur biraz daha sakin ve yavaş olalım. Kendimize gelelim. Bu 24 saat çok rahattı, en kısa zamanda süreyi daha da uzatacak ve eski mutlu günlerimize döneceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder