Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








11 Temmuz 2021 Pazar

özür diliyorum (11 temmuz 2021)

 

Hepinizden özür diliyorum, hoyratça dallarını eğip bükdüğüm muşmula ağaçları, henüz çiçekken tomurcuklarınızı kopartıp yediğim ayvalar, kızarmanızı beklemeden tükettiğim kirazlar ve işin en acısı sapan taşı yerine koyduğum ham zeytinler… hepinizden tek tek özür diliyor ve af istiyorum. Dallarında sallandığım dutlar, sonbaharda sopa fırlatarak döktüğüm cevizler, yaban gülleri ve böğürtlenler… size sahip çıkamadığım neslinizi kurutanlara bir şey yapamadığım için özür diliyorum.

Ve Ben yüzyılların oluşturduğu bu güzelim toprakları koruyamadığım için dünyadan özür diliyorum.

Geçtiğimiz haftanın son günü, arabama atladık babamla ve eskiden E5 diye tabir edilen yoldan Yarımca’ya gittim. E5 ten gittim çünkü o yolu son haliyle görmeliydim. Yola çıktık ama İstanbul’dan çıkmamız bir saat sürdü. Kadıköy, Göztepe, Bostancı, Küçükyalı, Maltepe, Kartal, Gülsuyu, Pendik ilerliyoruz ağır ağır ama korkunç bir trafik içindeyiz. Sağa bakıyoruz sola bakıyoruz yüzlerce bina içinde hapsolmuşuz. Ne tepeler görünüyor ne de eskiden buraları süsleyen bostanlar, hiçbiri yok, hepsinin yerinde 25, 30, 40 katlı yamru yumru, helezonik, leş gibi binalar doldurmuş. Bir den dikkatimi çekiyor MALAZLAR Kibrit Fabrikası, tarihi kalıntı gibi öyle terk edilmiş beliriveriyor solumuzda. Şaşırıyoruz. Pendik’e ulaşana kadar sadece tabelalardan tanıyabiliyoruz coğrafyayı, ağzımız açık sürekli şaşkınlık nidaları ile yol alıyoruz. Sonra Tuzla beliriyor levhalarda, 2 yıl yaşadığımız Tuzla, sebze bahçelerinden alışveriş yaptığımız denizinde en güzel günleri geçirdiğimiz köftenin doktoralı ustalarında her hafta sonu ziyafet çektiğimiz Tuzla pat diye görünmeden gidiveriyor yanımızdan. Hala anlayamadık mı? Anladık da kondurmuyoruz. Bayramoğlu Çayırova hattında ben biraz sakinleşiyorum. E5’in kuzeyinde bomboş alanlar var, eskiden askeri bölge sınırlarında olan bu bölgeyi böyle görmenin huzurunu hissetmişken pat diye Gebze yığıntısı çıkıyor karşımıza ve o zehirli topraklara; Dilovası’na varıyoruz. İşte ben bu noktada başladım özür dilemeye doğadan. Gebze’nin Çavuş üzümünden kocaman yarma şeftalilerinden diledim ilk özürümü. Dilovası sınırlarında Osman Gazi Köprüsü tabelaları gözümüze çarpıyor yanlış yola girmemek için yavaşlayınca kabus daha da büyüyor, sağda solda taşlaşmaya yok oluşa tam göbeğinden tanıklık ediyoruz, köprü bağlantı yolu bahanesiyle dazlaşmış yerlerin çirkinliğini görüyoruz, içimiz acıyor, nefret hakim oluyor soluğumuza

Yola devam, üzülsek de ölsek de devam ediyoruz tabii ve birden körfez köprüsü beliriyor sağımızda, son derece çirkin çünkü oradan başlayan ve İzmit’e kadar devam eden liman ve antrepoların ürkütücü manzaraları peş peşe sıralanmaya başlıyor ve maalesef gözümüzü acıtıyor. Bütün dünya burada toplanmış sanki ve dünyadaki tüm limanlar buraya inşa edilmiş, yapılmış tüm gemiler buraya yığılmış. İnsanlara yaşam alanı kalmamış, bu keşmekeşin içine mahkum edilmişler. Şanslı kesim dağ tarafına kaçmış olsa da görüntü berbat. Toz gürültü pislik! Hiçbir ağaç ya da çiçek kapatamıyor bu rezilliği, nefes alamıyorsunuz adeta… Derler ya ANLATILMAZ YAŞANIR, gerçekten anlatamıyorum, sözcükler yetmiyor, karşılık veremiyor hissettiklerime.

Derken o güzelim Hereke’ye ulaşıyoruz, efsane Hereke… Ne halısı ne dokuması kaldı Hereke’nin… Ne balığı, ne atölyeleri. Düşünebiliyor musunuz kendini OSMANLI mirasçısı gören zihniyetin Osmanlı eserlerini dinamitlemesini. İlk dokuma fabrikasını açan Osmanlı burada tümüyle silinmiş. İnşaatlardan burası da büyük ölçüde nasibini almışsa da esas rezilliğin merkezine artık sonunda ulaşıyoruz. PETKİM’in her yanına yayıldığı ve son derece güzel yapılarla donattığı Yarımca. Efsane belediyecilikle 1970’li yıllarda bütün ülkece tanınan ve o meşhur kirazları dünya literatüründe geçen Yarımca. İşte yazımın bu anında anlatma yeteneğimi kaybettiğimi düşünüyorum zira yazamıyorum ifade edemiyorum. Bombardımandan çıkmış bir şehrin bile bir anlamı bir imajı vardır. Burada o bile yok. Birbiriyle alakası olmayan saçma sapan projelerle üretilmiş rüküş ve zevksiz binalar ki nedense bunların hiçbiri arsalarına sığmamışlar (!)  ve aralarda kalmış eski binalar; çürük diş kanserli doku gibi, tümüyle boş simsiyah ve harap öylece duruyorlar. O özür dilediğim ağaçların tek bir tanesi bile kalmamış kıtır kıtır kesilmişler ve bu heyulalar buralara inşa edilmiş. Numunelik bir tane dahi bırakılmamış. Yıllarca oturduğum evimi bulamadım, aralardan dolanıp ortalığı kolaçan etmeye kalktım ve görebildiğim tek şey kafamı kaldırınca baktığım gökyüzü oldu. Mahallem yağmalanmış heryeri deşilmiş parçalanmış, ters yüz olmuş. İlkokulum börek fabrikası yapılmıştı genişletilmiş yollara taşmış, yeni yapılan lise binası sağa sola değiyor, geçecek yer yok. Ben çocukken greyder ile açılan yol (Mehmet Akif Ersoy Caddesi demişler) oluşan trafiği taşıyamıyor, bu caddenin kuzey tarafındaki mahalleler üzerine sanki başka bir mahalle inşa edilmiş gibi altında kalmışlar betonun… Aynı anda zamanın iki boyutundasınız da gözleriniz bir türlü seçemiyor ortamı, apışıp kalıyorsunuz. Nefes alacak geçitler arıyorsunuz bu sıkışmışlıkta. Film gibi. Filmden öte kabus gibi, cehennem gibi. Daha fazla dayanamıyorum ve üzüntüyle evimize dönüyoruz babamla. Babam da ben de şaşkın ve yıkılmışız. 81 km.lik yolculuktaki tanıklıklarımız muhtemelen ülke genelinde de olan şeyler. İki yıldır bizi eve hapsedenler dışarıda feci şeyler yapmışlar, izinsiz aldıkları yetkilerle ülkeyi har vurup harman savurmuşlar, bir şey bırakmamışlar… bizi kapatıp bu ahlaksızlığı yapmışlar. Zaten yıllardır onaylamadığımız vahşi inşaat süreçlerinde son noktaya gelinmediği aşikar ama ülke elden gitmiş bunu kabul etmek gerek. Sanırım bu rezil süreçten fazlasıyla etkilenmesi Yarımca’nın turizm bölgesi olmaması, turizm bölgelerinde çok azıcık daha dikkatliler… ya da çok iyi paravan perde çekip gözden kaçırabiliyorlar ama Yarımca’da rahat rahat yapabilmişler istediklerini. Bu insanlık suçu bana göre. Soykırım hatta. Yargılayacak erk yok, hesap soracak güç yok, cezalandıracak kudret nerede? YAZIK!

NOT: Yarımca’yı 40 yıldır görmüyor değilim, son ziyaretim 3 yıl öncedir. Gerçi o zaman da rezillik gözlerime batmıştı ama şimdi bitmiş herşey.