Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








1 Mart 2012 Perşembe

Fındık ile Badem (3 ağustus 2010)

Bakmayın şimdi öyle başlığa şaşkın şaşkın! Bunlar benim ne köpeklerimin adı ne de çocuklarımın lakabı. Öyle iki sevgili ise hiç değiller; aksine sevgili olmak şöyle dursun şu sıralarda hasım olma yolundalar. Öyle bir saçma rekabet olmuş ki aralarında hani yüz yıl önce birlikte yaşadığımız Karadeniz kökenli Rumlar ile Ege kökenli Rumları bir araya getirsek bu yüzden birbirlerini boğazlayabilirler. Aynı milletin farklı bölgelerdeki mensupları düşmanlaşabilirler. Efendim konumuz şu:

Fındık üretiminde “nasılsa tekiz ve en büyüğüz” diye öyle bir sermişiz ki kendimizi, şimdi yerlerde sürünüyoruz. Ukalalıktan ve şımarıklıktan yıllardır ne üretim ne de satış adına çağdaş uygulamaları yaşama geçiremediğimiz için bizim fındığımıza tükürük atmıyorlar artık ve işin tuhafı, bilinçli ve akıllı Batı Anadolulular bademi öyle güzel kalkındırmışlar ki üretim ve satış rakamları ile fındığı tuşa getirmişler. Bizim aklı evvel fındık üreticileri de “badem üretimindeki artış fındığı tehdit ediyor” diye yırtınıyorlar hala. Akıllı ol sen de tuzağa düşme. Zaten iktidar yalakalığı yapmaktan bir türlü kendini alamayan Karadeniz milleti hem tarımda hem de turizmde öyle güzel kazıklar yiyor ki, o kazıklar neresinde hala onu bile farkında değil, yalakalığa devam ediyor.  Bari HES’ler konusunda biraz daha duyarlı olsalar da ellerinde kalan üç beş cenneti daha yağmacı zihniyetin yönetimine teslim edip, doğanın yok olmasına göz yummasalar! Keşke diyorum ve ekliyorum ki; HİÇ UMUDUM YOK.

Benim bir iddiam var: Hep dinleriz, ülkemizin güneydoğu ve doğu bölgeleri geri bırakılmış, yatırım yapılmamış, cehalet, tutuculuk, yoksulluk bu bölge insanlarını ezip geçmektedir. Şimdi bu edebiyatın liderliği ne yazık ki Karadeniz Bölgesine geçmiştir. Sanayi adına Karadeniz’de hiçbir şey yoktur, coğrafi yapı nedeniyle olması da pek mümkün değildir. Doğu illerimizde yine birkaç yatırım var çok şükür. Yine hayvancılık cehalet ve yanlış politikalar nedeniyle sona ermiş, balıkçılık ise can çekişmektedir.  Sürekli yanlış yapan politikaları izleyen iktidarlara en büyük desteği ise yine Karadenizliler vermektedir. Yıllardır sırf Rizeli diye Mesut Yılmaz ve yine Rize-Güneysu’lu diye bugün ki başbakanımız Erdoğan’ı koşulsuz desteklemeye devam etmektedirler. Oysa ilki, Karadeniz Sahilyolu denen bin yılların en büyük faciasını bölgenin başına bela etmiştir, ikincisi de bitirerek vahşete son noktayı koymuştur. Bizim millet de yolu yapıldı diye zil takıp oynamıştır. O yol ne işlerine yaramaktadır hala bilmiyorum, denize yapılan Çin Seddi’nden başka bir şey değildir. Doğal dengeyi bozmuş, balıkçılığı bitirmiş, azıcık olan tarım alanlarını da ezip geçmiştir.

İlginçtir bölge insanı, komiktir. Örneğin, Doğu Karadeniz’in en düz bölgesi olan Beşikdüzü ilçesinde Sahilyolu denen vahşet denize sıfır konumda ve yüksek irtifadadır. Oysa bu yörede yol; 300-400 metre içeriden pekala geçebilirdi ama nedense kimse bunu sağlayamamıştır. Oysa birçok belde ve ilçe, sivillerin karşı koyuşları ve yargının desteğiyle yolu yolundan saptırmayı başarırken Beşikdüzü düzlüğünde bu sağlanamamıştır. Çünkü tek bir parmak kıpırdamamış, eylem yapılmamıştır. Şimdi Çin Seddi’nin arkasında, bir zamanlar seyretmeye doyamadıkları Karadeniz’in hayali ile yaşıyorlar.

Fındık son beş yıldır büyük bir facia yaşamaktadır. Üretici, aşırı-fazla ama niteliksiz üretim ve doğal olarak düşük fiyat politikası nedeniyle perişandır. Mahsul sorunludur, dünya liginde oynayamamaktadır, kalitesiz, zehirli, ilaç yüzünden bozulmuş, hastalıklı ürün, alıcı bulamamaktadır. İhracat miktarı 10 yıldır hiç değişmemiştir ve hatta düşmektedir. İç piyasada da durum vahimdir, tonlarca fındık silolarda beklemektedir, piyasada 2 yıllık ürünler gezinmekte, yeni ürünler ise aynı kaderi beklemektedir. Bu arada badem; 10 yılda üretim ve ihracat miktarını ikiye katlamıştır. Bunda da bilinçli üretici örgütlerinin payı vardır. Onlarca yıldır üretim yapan Karadenizli fındıkçı bir türlü bilinçli ve örgütlü üretici olamamıştır; şimdi de  sürününce kabahati bademde bulmaktadır ve utanmasa badem ağaçlarını kesin, üretimi durdurun diye feryat edecektir. Başa dönersek yurdumuzda geri ve cahil bırakılmış bölgelerden biri de Doğu Karadeniz olmuştur. Hala kadercilikten medet ummakta, başına açılan belalara zamanında tepki verememekte, gereksiz duygusallıklarla çakallara yem olmaktadır.

Bunları niye mi yazıyorum? Çünkü çok üzülüyorum, çok çok üzülüyorum. Ben nüfus kaydı Trabzon-Beşikdüzü olan bir Karadeniz kökenliyim. Babaannemin, dedemin atalarından kalan fındık bahçelerinde üstün kalitede fındık üretildiğini görmüş ve bunları tatmış biriyim. Ben Beşikdüzü sahilinin doğal plajlarında denize girmiş, derelerinde yüzmüş biriyim. Yemyeşil doğayı, ellenmemiş güzellikleri görmüş ve yaşamış biriyim. Şimdi ise bu duruma, bu yoksunluğa ve bu çaresizliğe acılar içinde tanık olmaktayım. Karadenizli insanın tepkisizliğine, hemen teslim oluşuna, bu derece yozlaşmasına sinirlenmekteyim. İstanbul’da Karadenizli olmak bizi bu yozlaşmadan çok şükür ki kurtarmıştır, biz burada yerimizde duramazken orada yaşayanlar sessiz, sade yerinde oturmaktadır.

Fındığımıza sahip çıkalım, bademimizi de geliştirelim ihraç edelim. Biri varken diğerini yok etmeyelim. Bunları birbirine aşık edelim. Bilinçli olalım, bilinçli. Yaşadığımız yerin, yörenin ve evlerimizin geleceğine dikkat edelim, yanlış uygulamaları zamanında fark edip tepkimizi gösterelim. Yanlışlıklara izin veren politikaları desteklemeyelim, bunların yolunu açanlara izin vermeyelim. Ne diyelim, Tanrının bize verdiklerini iade edecekmiş gibi koruyup kollayalım. Binlerce yılda oluşmuş eserleri fütursuz ve şuursuzca yok etmeyelim. Fındık da yiyelim badem de. Bu yeni aşk hikayesini şimdi, hemen yazmaya başlayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder