Mutlaka yemek yenir, yemekte ise mutlaka köfte, patates,
pilav, zeytinyağlı dolma veya fasulye, yazsa mutlaka patlıcan kızartması, mis
kokulu söğüş doğranmış domatesler olurdu. Çoban salata evet maydanozsuz çoban
salata (ki maydanoz olmaz zaten). Küçüklere limonata ya da vişne şerbeti,
büyüklere ise aslan sütü, buz, su, benim gibi ara nağmelere de duruma göre küçük
bardakta bira düşerdi (laf olsun diye, gazozcuydum ben aslında ve birayı hiç
sevmem). Kavun, karpuz, meyveli muhallebiler, keşkül, meyve salatası gibi yaz
tatları hiç unutulacak gibi değil. İşte o evlerde el işi masif mobilyalar,
tonet sandalyeler, nedense küçük dört bacaklı masif masalar, sehpaların
üzerinde dantel örtüler, goblen yastıklar, duvarlarda ünlü ressamların
reprodüksiyon tabloları güneşten solmuş ama asla atmaya kıyılamamış o resimler,
koyu yeşil ya da bordo kadife döşemeler hiç aklımdan çıkmaz. Her evin olmazsa
olmazı bir kafes ve içinde yaşayan saka kuşu, eskiden hep saka beslenirdi öyle
muhabbet kuşu bol değildi. Türk filmlerinde hep görürüz o manzarayı, dikkat ediniz
mutlaka. Uşak ya da Isparta el dokuması halılar, ah o çiçek desenli kaba tüylü
halılar. Yerler tahta, döşeme gıcırdar durur hep yürürken.
Niye mi anlatıyorum. Üç gün önce Kuzguncuk’ta İcadiye
Caddesi’nin yukarılarında (ki orada halamın kızı yıllarca oturmuştur) bir
eskicinin kapı önüne koyduğu bordo kadife döşemeli kanepe, gözbebeğimden
içeriye ışık hızında girdi. Koltuğu görünce yukarıda yazdıklarım beynimin
içinden geçti tek tek… Hemen yukarıda manevra yapıp geri döndüm dükkanın
hizasında durdum. İnip baktım kanepeye sonra babam ve annem de indiler
arabadan. Kanepe öylece zaman makinesi gibi duruyordu. Evet resmen zaman makinesi.
1970’li yılların eski çiftlerinin evlerinden çıkmış gelmiş bir kanepe. En az 60
senelik belki de 70! Ertesi gün gidip aldık mucizeyi, iki saat sonra
evimizdeydi. Ben hemen sildim temizledim (kir bile çıkmadı enteresan!)
Evdeki
kanepeyi de adama verdim, ondan da kurtuldum. Şimdi hepimiz çok mutluyuz, ben
çocukluğumda yaşıyorum, hapis günlerinde yapacak bir şey yok… en güzeli
fiziksel yolculuklar yapamayınca, ruhsal yolculuklara çıkmak, zamanda yolculuk
mümkün, bunun için ruhun ve zihnin sana yeter. Kimse sizi hapsedemez, özgürlük
fiziksel değil beyne aittir ve ruhsaldır.
ÖZGÜR olun ÖZGÜR’leşin.