Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








1 Mart 2012 Perşembe

Yavru Balık yiyen biz Türkler (9 haziran 2010)

Hepiniz aşağı yukarı bilirsiniz. Ya da yurtdışına çıkmış ve bir deniz ürünleri lokantasında (bizde nedense balık lokantası denir) mükellef yemek yemişseniz tanık da olmuşsunuzdur. Dikkat ettiyseniz buralarda hep büyük balıklar gelir önünüze, eğer balığın cinsi gereği yani biyolojik olarak fazla büyümesi imkansızsa, işte sadece o cinslerin küçüklerinin yendiğine tanık olmuşunuzdur. Dikkat etmediyseniz de bundan sonra edersiniz çünkü ben böyle bir saptamada bulundum, uzun yıllar sonunda anladım ki böyle bir şey var. Biz balıkların yavrularını yiyor, büyümelerine izin vermiyoruz, eskilerin anlattığı o kocaman kofanaları, torikleri artık görmüyoruz. Neden mi??? Denizlerimiz kurudu da ondan. Evet çevre felaketleri balık soyunun dibine kibrit suyu sıktı ama biz Türkiye insanları da kökünü kurutmak için elimizden geleni yaptık. Yıllardır yavru balıkları avlayıp yiye yiye denizlerde balık bırakmadık.

Belki hatırlarsınız bundan üç yıl önce bir akın olmuş tezgahlar, çinakop adı verilen ve Kofana ailesinin henüz 1-2 yaşlarındaki fertleri olan o güzelim balıklarla dolmuş, fiyatı hamsiden bile ucuza düşmüştü. Yollara dökülmüş, hatta tavuk yemi bile yapılmıştı. Ne güzeldi değil mi o 10 cm.lik çinakopları mideye indirmek. Şimdi lüfer kıtlığı var, zaten Kofana denen koyun büyüklüğündeki balığı en son bizim kuşak hatırlıyor. İki yıldır lüfer diye 250 gramlık balıklar fahiş fiyata satılıyor, onu da önümüzdeki yıl hiç bulamayacağız. Çünkü 3-4 yıl önce bütün yavruları yedik, anne olacak balık bırakmadık.  Oysa kim biliyor bir lüferin ömrünün 19 yıl olduğunu. Şaşırmayın! Bu balık bir kediden köpekten uzun yaşıyor, neredeyse inek gibi koyun gibi bir büyükbaş hayvan o. Bu güzide hayvan 3 yaşından itibaren de yavrulamaya başlıyor. Hesap ortada, 3 yaşına gelmesi beklenmeyen minicik çinakoplar katliama uğradı, sarıkanatlar lüfer diye tezgahlanıyor, eskinin lüferi ise, etiketlerine kofana yazılıp tezgahlara diziliyor.

Benzer durum palamut cinsi için de geçerli. Bu zavallı balığın torik haline gelmesi bir mucize, yakalanırsa da müzeye koyulacak ki, gelen geçen yeni nesil baksın da öğrensin diye.

Biliyor musunuz ki istavrit denen ve mutfağımızın en sevilen balığının da gerçekte erginleri 25-30 cm civarında oluyor. Ben çocukken Karadeniz’e gittiğimizde ilk kez gördüğümde çok şaşırmıştım koca koca istavritleri. Oysa 10 cm.lik istavritleri alıp tavaya atmakla yetiniyoruz, bir de kıraçası lezzetli oluyor diye bir palavra tutturmuşuz ki akıllara muhafaza! Bebeleri çıtır çıtır yiyoruz. Beğenmediğimiz hamsi bile ergin hale geldiğinde 15 cm oluyor, kim bile?

Önümüzdeki yıl ya da yıllarda göremeyeceğimiz bir balık da tekir-barbunya ailesi. Dikkat ettiyseniz son 2 yıldır çılgın gibi barbunya akını var. Aslında akın makın yok, balık kalmayınca bu ailenin bebelerine musallat oldu bizim beyinsiz balıkçılar, kökünü bu yıl kuruttular. Seneye asla hamsi fiyatına tekir bulamayacaksınız bilesiniz. Hatta belki o kırmızı dünya güzeli sevimli balıklar uzun zaman bizden uzak kalacak.

Örnekler o kadar çok ki! Levrek denen balığı herkes 40-60 cm olarak görüyor biliyor, oysa yıllar önce 1 metreden küçük levrek olmazmış, hatta babamların zamanında 8-10 kg.lık levrekler alınır kuyuda saklanır dilim dilim tüketilirmiş. Buyurun bakalım ne dersiniz bu işe.

Şimdi ne yapacağız peki. Kader, kısmet gibi çağdışı söylemlerle denizlerin kuruduğunu iddia eden balıkçı tayfasını islah etmek çok güç, bunun için çok ciddi yaptırımlar getirmeli ve ceza yöntemiyle işe başlamak gerekli diye düşünüyorum. Van’daki aynalı inci kefalini bekleyen jandarmalar gibi denizlere de asker salmalı. Bizim insanlarımız başka dilden anlamaz, denizi kendinin kuruttuğunu, kısmetini kendisinin yok ettiğini farkında değil çünkü. Yıllarca anlatsan da anlamaz ders almaz.

Resmi kurumların himayesinde, balık neslini korumak ve yeniden çoğaltmak için damızlık çiftlikleri kurmak da iyi bir çözüm olabilir. Burada anne balıkları büyütmek, yavrulatmak ve yavruları denize salmakla soyu koruma adına bir şey yapılmış olur. Denizlerde lagünler yaratıp bu korunaklı alanlarda balık yetiştirmek de bir başka çözüm.

Her ne kadar çözüm alamayacağımızı bilsek de avlanma konusunda ciddi eğitimler vermek, denetimleri arttırmak, belli normların dışında balık avlanmasını yasaklamak, önlemek ve denetlemek, yasaklara uymayanlara ise hatırı sayılı cezalar vermek, gerekli yasal düzenlemeleri acilen yapmak gibi onlarca yöntem var. Yeter ki isteyelim.

Tarım ve Hayvancılık bakanlığının insaflı bürokratlarının bu işi farkına varmasını dileyelim. Malum bizim ülkemizde çevresel konularda bir şey öne sürüldü mü nedense siyasilerimizin ve bunların bilumum müsteşar ve yöneticilerinin tüyleri diken diken oluyor.

Kayserili cumhurbaşkanımızın balık sevmesini düşleyelim. Hoş etsever de olabilir ama et için de birşeyler yaptığı söylenemez. Gürcü başbakanımızın da balık sevmesini isteyelim. Şaka bir yana tabii, eğer sevmiyorlarsa yemedikleri için balıkçılığı öldürecek değiller değil mi?

Bu yazımı sonlandırırken Kadıköy Belediyesi Mavi Masa’ya acilen telefon ettim. Nedeni şu: Acıbadem Caddesi sağlı sollu ıhlamur ağaçları ile dolu. Bu ıhlamurlar da bugünlerde çiçek açtılar, yürürken kokudan sarhoş oluyorsunuz. Yalnız eğer caddeyi yürümeye kalkarsanız her ağacın tepesinde yaşları 10-75 arasında değişen insan kılığına girmiş hayvanların olduğunu ve dalları çekip kırarak çiçekleri yolduğunu ve ellerindeki torbalara doldurduğunu görebilirsiniz. İşte bu insan müsveddelerini şikayet etmek üzere Belediyeyi aradım. Biz işte böyle bir milletiz. Ağaçların dallarını acımasızca kırıp çuvalı 3 kuruşa satılan ıhlamuru bedavaya getirmeye çalışan acayip bir insan kümesiyiz. Bakalım ağaçlar bu yıl ne kadar kayıpla sezonu kapatacaklar?

Canım ülkem ve beni her gün deli eden necip halkım. Sen ne zaman ADAM olacaksın???

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder