Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








1 Mart 2012 Perşembe

Sadece 5 ay mı kalan? (8 aralık 2010)

Hepimiz okuduk, izledik ya da duyduk. Günümüzün sevimsiz tanımlamalarından olan Kağıt Bebekler sınıfından kabul edilen bir kadındı. Resimlerine baktım. İçim sızladı, ne kadar da güzeldi. Hayatını okudum, imrendim. Dünyaya 1-0 galip gelmiş şanslı insanlardandı. Zengindi, aileden zengindi. Zengin bir adamla evlenmiş genç yaşta anne olmuştu. Yıllar sonra boşandığında milyonlarca dolar tazminat almıştı kocasından. Çok iyi bir eğitimi vardı, gıpta ettim, özendim, kıskandım. Yerinde olmayı isterdim. İsterdim ama sadece 5 ay öncesine kadar!

Bundan 5 ay önce Temmuz ayında ne yaptığımı düşündüm. Lise mezuniyetimizin 25’inci yılını kutlama yemeğimiz vardı, ona heyecanlıydım fazlasıyla. Daha dün gibi. Sonra Ağustos’taki cehennemi sıcakları hatırlıyorum. Tüm yapacaklarımı ertelemiş bir ay eve kapanmıştım. Eylül öyle böyle geçti gitti. Bayramdı seyrandı derken, görüşmeler buluşmalarla zaman öldürürken, beş ayı hoyratça harcamıştım, paldır küldür geçip gitmişti zaman.

Oysa genç kadın, hayatının bitmek üzere olduğunu Temmuz’da öğrenmişti. Sadece 38 yaşındaydı. Yapacak belki ne çok şeyi vardı. Gidecek yerler, görecek insanlar, sevecek torunlar belki. Ben Temmuz’dan beri ne yaptığımı bile sıralayamıyor, sürekli iptal ve ertelemelerle vakit geçirirken bu genç kadın, sağlığına yeniden kavuşacağı umuduyla dünyayı dolaşıyordu. Tüm çabalar boşuna oldu, genç kadın ölüme giden son günlerini saymakta şimdi.

Kimbilir neler düşünüyor. Milyonlarca doları var, peki harcayabildi mi? Belki düşünüyor ölüme kadar yetecekten kat kat fazla paranın gereksizliğini. Belki düşünüyor kilo almamak uğruna yemediği çikolataları, geri çevirdiği pastaları, çok sevdiği yemekleri. Belki düşünüyor dargın olduğu insanları. Belki, belki, belki.

Kendimi onun yerine koyuyorum “ne yapardım” diye. Sadece 4 yaş büyüğüm ondan. Duysa beni; aramızdaki fark olan dört yılı yaşamayı ne kadar isterdi! Peki Ben? Dört yıl önce ölebilir miydim? Bilmiyorum.

Yaşam her anında bana hep fark ettiriyor değerini. Sürekli farkındayım, ertelemenin yanlışlığını, üzülmenin gereksizliğini, paranın mutluluk getirmediğini.

Çok yazık, en yakını kadar üzgünüm Ceyla Gölcüklü için. Çok üzgünüm. O’nun ve O’nun gibi kısacık zamanda göçüp gidenler için. Gençlerin hep şehit olduğunu düşünürüm. Ölüm şekli ne olursa olsun genç ölümler içimde bir damla yaş olur ve kalır.

Sanırım O’nun yerinde olmayı hiç istemezdim. Peki ya O? O benim yerimde olmayı ister miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder