Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








1 Kasım 2011 Salı

Yok Böyle bir Hüzün (1 Kasım 2011)

Televizyon denen cihazın beni en mutlu eden tarafı, çeşit çeşit belgesel programlarını izleyebilmektir desem yanlış olmaz. İster hayvanlar, ister bitkiler alemi, ister toplumlar, ister tarih, ister bilim, ister gastronomi; ne olursa olsun hepsine bayılır ve saatlerce izleyebilirim. Yıllardır içinde olduğum bu güzel sürecimle ilgili üç gün önce yaşadığım büyük hüzün, yaşama dair tüm algılarımı yaktı, kül etti. Esas itibariyle, dünyanın erişilmesi güç, uzak ve gitmenin tercih edilmesi tesadüfe dayalı bölgelerini evimin oturma odasına taşıdığı için mutluyken, bir anda yıkıldım, perişan oldum.

Dünyamız çok çeşitli kültürlerin var olduğu, zenginlik ve fakirliğin eş zamanlı olarak yaşandığı ilginç bir alem. Özellikle uzakdoğunun yoksul toplumlarının ya da kara Afrika'nın çaresizliğinin işlendiği belgesellerde, insanları, çocukları, teknoloji olmadan doğayla girdikleri mücadele ve buradaki kayıpları soğukkanlılıkla izlerken ilk kez tüm mukavemetim yerle bir olup, dımdızlak ortada kaldım. Üstümdeki her şey soyuldu gitti, ruhum, vicdanım ve kalbimle öyle koca bir tepsiye yayılmış da çöpe atılmayı bekleyen çürümüş et gibi, leş gibi, utanç içinde kalakaldım.