Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








16 Nisan 2014 Çarşamba

Of Bahar (16 nisan 2014)

Evet

Güzel elbet

Yer gök çiçek, böcek

Hava ılık, gök mavi, deniz sakin

Leylaklar mis kokuyor, bademler pembe pembe çiçeklerini gözünüze sokuyor, lale zamanı falan derken, yeşermiş taze çimenler, kart, kaba yapraklarını tazelerine devretmiş defneler, şimşirler, taflanlar ve niceleri.

Evet güzel elbet, parlayan güneş, esen sıcak yel, denizde kırpışan ışıklar, cıvıldayan kuşlar, açan papatyalar, vızıldayan arılar. Elbette hepsi güzel.

Az sonra, yeşili tarifsiz bakmaya kıyamadığınız tomurcuklarıyla ladinler girecek devreye.
Ve güller de açmaya başlayacak, özellikle çardak gülleri.


Yaz’ın müjdesini veren bahar insana hep heyecan verir. Peki gerçekte öyle midir? Açıkçası ben bu bahar aylarını sevmiyorum. Doğa coşup oynadıkça ben soluyor, durgunlaşıyor ve yok oluyorum. İnanılmaz bir yorgunluk, kol kanat kırılması, sürekli nefes darlığı, güneşten rahatsız olma, ılınan havaya rağmen hep üşüme ürperme, yataktan kalkmaya mecalsizlik, kalktıktan sonra evin içinde dolaşmaya halsizlik, yemek pişirmeye üşengeçlik, saymakla bitmez dermansızlık. Bunlar nedense hep baharda oluyor. Koca karanlık kış boyunca dere tepe katır gibi dolaşan, iş yapmaktan yorulmayan, tozu dumana katan ben, bahar aylarında paspas gibi yerdeyim. İstemem eksik olsun.