Merhaba

Yaşadıkça birikti, yaşadıkça birikti, doldu, taştı. Ben de tüm bunları yazdım. Bu sefer de yazdıklarım birikti, doldu, taştı. Taştıkça paylaşmayı çare gördüm. Benim çarem okuyuculara dert olur mu bilmem ama yıllardır yazılanların hepsi burada. Biraz siyasi, biraz felsefi, biraz da insani. Bir hayli de Zeynep'ten.


Afiyet olsun








3 Ocak 2012 Salı

İngilizce konuşmazsan adam değilsin... (7.7.2007)

Uzun zamandır yazmak istediğim bir konu, haftalardır beynimde draft (taslak!) olarak save ettiğim (kaydettiğim) ve bir türlü type edemediğim (yazamadığım) İngilizce meselesini bir güzel ele alıyor ve konuya dikkatlerinizi çekiyorum.

Nereden mi aklıma geldi? Şaşırmayın sakın! Bundan üç belki de dört ay önce “national geographic” kanalında, dünyadaki olağanüstü inşaatlarla ilgili bir programı izliyordum, inşaat mühendisliğinin yarattığı harikalar ve doğa ile insan mücadelesinin de işlendiği nefis bir belgeseldi (şu kelimenin güzelliğine bakın, belgesel-nasıl da iyi oturuyor), o haftaki içerik de Fransa’da kilometrelerce uzunlukta bir yolun geçtiği ve en yükseği 271m olan toplam 9 viyadüğün kaç yılda ve nasıl yapıldığı, yolun bu ayaklar üzerine nasıl asıldığı, statik hesapları, germeler, çekmeler, rüzgar ve yer sarsıntılarına mukavemet, bükülmeler, laboratuar ortamında yapılan simülasyonlar (taklitler, benzetmeler) ya da gerçeğin aynısı canlandırmalar vs. son derece ilgimi çektiğinden gece yarısına kadar soluksuz izledim.

İnşaat yanlış hatırlamıyorsam dört yılda bitmiş ama Fransa’nın bilmem nere bölgesine ulaşım inanılmaz rahatlamış, zaman ve enerji tasarrufunun ekonomiye katkısı büyük olmuş. Burada söyleşi yapılan mühendislere gelelim. Çoğu 50 yaşını geçmiş, ülkenin hatırı sayılır projelerine imza atmış, son derece değerli Fransız inşaat mühendisleri. Adamlarla tek tek söyleşi yapılıyor, muhabir NG.nin muhabiri ve İngilizce konuşuyor, Fransız mühendisler tercüman aracılığı ile yanıt veriyor. İçlerinden biri bile İngilizce konuşmuyor, bilmiyor (bilirler de konuşmazlar demeyin – konuşmamaları da önemli)

İsterseniz baştan sona bir daha üstteki paragrafı okuyunuz. Bu 50 yaşından fazla ama deneyimleri ile tarih yazan yetenekli mühendisler İngilizce konuşmadı! Birden hayal tünelime girip düşündüm. Bu ekip ülkemde olsaydı ne olurdu? Olamazdı ki, ülkemde bu yetenek ve becerideki bir mühendis İngilizce bilmiyorsa ne olursa olsun çok uluslu bir projede asla görev alamazdı; hatta birgün NG muhabiri kendisi ile söyleşi yapabilir olasılığı yüzünden bile projeye dahil edilmeyebilirdi! İstisnaları boşverin, genelde durum bu şekilde sonuçlanırdı. Sen dünyayı yerinden oynatacak bir buluşu kendi anadilinle ya da bildiğin tek dille başbaşa olarak laboratuarında veya ARGE’ ortamında yapamazsın çünkü bir zavallısın, hiçsin, İngilizce bilmediğin için adam değilsin ki; buluş yapmak senin neyine! Fransa ülkesinin en iyi 10 adet İngilizce bilmeyen mühendisine vadilerini birleştirme projesini teslim etmiş, sen burada mühendisine dil sınavı yapmakla meşgulsun. Bir bakalım bu insanlarımızı BÖLEN dilin dünya üzerindeki dağılımı neymiş?

Dünyada sadece 375 milyon insanın anadili İngilizce imiş! Sayıyı şişiren ABD - yani anadili aslında başka olan ama İngilizce kabul edenlerin sayısı.  Bu arada karşılaştırmanız için hemen yazayım anadili Rusça olan insan sayısı da 170 milyon! Adam yerine koymadığımız Türkçe’yi ise 200 milyon insan konuşuyor, dialektlerle bu sayı 300milyona yakın. Şimdisi daha da ilginç, yeryüzünde 500 milyon insan İspanyolca konuşurken Hintçe ve 4 farklı versiyonu olan Çince’yi konuşanların sayısı “milyar” ile telaffuz ediliyor. Portekizce'de de durum farklı değil, o da 300 milyonlarda. E peki nedir bu ukalalık, nedir bu teslimiyet, niyedir bu İngilizce baskısına boyun eğmek. Dünya alem bir olduk, İngilizce’yi baştacı ettik, ortak dünya dili diye seçecek başkacası yokmuş gibi İngilizce’ye köle olduk. Madem ortak bir dil arayışı var, bu niye Çince ya da İspanyolca değil de İngilizce oldu? Sömürgeciliğin en cıvıkça işlendiği, modern köleliğin çeşitlerinden biri olan İngilizce dilini yazmak, konuşmak ve anlamak zorunluluğu için insanlarımızın çektiği sıkıntılar, harcanan emek nedir? O beyin ki nice faydalı işler için çalışacakken İngilizce konuşmak ve düşünmek uğruna boşa yakıt tüketiyor? Ve en komiği iki Türk karşı karşıya geçip birbiriyle niye İngilizce konuşuyor? Ortamda bir yabancı varken geri kalan 11 Türk İngilizce konuşmak için debelenip arada “hay ebesinin nikahı” diye söylenirken bir diğeri “bırak hıyarağasını” mırıltısını havaya üfürüyor. Elin İngiliz veya Amerikalısının başka bir dil öğrenmek gibi derdi yokken bizim burada 14 yaşındaki çocuklar için eziyet, işkence, kabus ve karabasanlar başlıyor ve mücadele ömürboyu sürüyor. Ülkemizde kendi dilini de konuşmak için yıllardır mücadele edip istediğe sonuca ulaşmasına ramak kalmış etnik topluluklar; hiç boşuna yorulmayın, siz icazeti aldığınızda konuşmak zorunda olacağınız diliniz İngilizcedir! Bilgilerinize.

7 temmuz 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder