Adımını atıyorsun kapıdan daha apartmandayken duyuyorsun
sesini.
Miyaavvvvv
İniyorsun merdivenden ana kapının dibinde durmuş suratına
bakıyor! Nasıl becerdiyse ki muhtemelen garajdan girdi ve içeride kaldı,
bekliyor birini kapıyı açsın, o da çıkabilsin diye. Haliyle kapıya ilerliyorsun
bu böyle bir dikleniyor kenara siniyor tedirgin. Hiç renk vermeden yaklaşıyor
elini uzatıp kapıyı açıyorsun, fişek gibi geçip bacaklarının yanından fırlıyor
dışarıya. Artık nerene çarptığını üzerine bıraktığı tüylerden anlıyorsun ve
hatta eve taşıdığın oluyor o renkli kılları. Siyah giymişsen pantolonunu,
gittiğin yerde fark ediyorsun tüy yumağını, bütün façan bozluyor, karizman
sıfıra iniyor.
Kızamıyorsun, hatta gördüğün an içine bir huzur ve mutluluk
yerleşiyor haddinden fazla. Hayatında belki dokunmadın hiçbirine ama burada bir
kedi manyağı olup çıkıyorsun anlamadan. Böyle bu meretler, hücrelerine,
damarlarına sızıyorlar. Hepsini toplamak, beslemek, koynuna almak istiyorsun,
seçemiyorsun hangisi daha güzel.
Evet hepsi ayrı bir kişilik, kimlik. Her birinin ayrı bir
cazibesi, güzelliği, yakışıklılığı var. Kimi pek masum, kimi feci seksi, bazısı
tam bir serseri, vallahi de billahi de korkuyorsun suratından ustura gibi
bakışlar. Ah bir de ihtiyarları var bunların tüyleri cılızlaşmış, tüm
parlaklığını yitirmiş ve leş gibi. En çok onlar dokunuyor sana, sokakta bitecek
bir ömrün belgesi gibi suratında patlıyor suretleri. Yorgun kısık gözler,
kemikleri fırlamış suratlar.
Bir de yavrular var, bir haftalık iki haftalık, bir aylık,
üç aylık, altı aylık, yaş yaş, boy boy ve rengarenk. Eline alıyorsun minicik,
yüreciği pıt pıt atıyor, sıcacık o ufacık beden ve tir tir titriyor korkudan. O
minik pençelerle ellerine saldırıyor ama bir şey yapamıyor yok ki tırnakları,
gülmekten ölesin geliyor. O kadar sevimliler, kıyamıyorsun anasından ayırmaya
ve alıp eve götüremiyorsun.
Yürüyemiyorsun sokaklarda, herbirine tek tek bakmak,
suratını izlemek ve aslında sohbet etmek istiyorsun. Fotoğrafını çekmeye
kalkıyorsun elindeki aletin belleğine sığmıyorlar. Söylecek lafları varmış gibi
baktıklarında sana, mırıldanıyorsun saçma sapan ama kimse birbirini anlamıyor.
Sus işte o an, senin değil onun var söyleyeceği. Sürünsün bacağına, dayasın
başını bileklerine, koklasın ayakkabılarını, elini uzat korkma! Yediğin belki
bir pençe olacak boş ver ya da çok korkuyorsan git uyuz aşısı ol. Ama kediye
tokat atma, onu tersleme. SEV, inan onların sevgisi anneninkine bedel.
Belgesellere, haber ajanslarına konu olan İstanbul
kedilerinin en fazlasının yaşadığı Kadıköy’den, kısacık yazdım bu manzaraları.
İstesem kalın bir cilt kitap bile yapabilirim, saatlerce okursunuz. Ama
okumayın dinlemeyin. Canınız sıkılınca ya da mutluluktan uçunca gelin
Kadıköy’e, vurun sokaklara, hepsiyle karşılaşın, izleyin, konuşun, dokunun,
birlikte poz verin, sevgiyi tadın.
Miyav
Insanin icini isitan cok guzel bir gozlem olmus Zeynepcigim :)
YanıtlaSilher gün her an bunlarla içiçe olunca kitabı bile yazılır vallahi
YanıtlaSil